Beni muhtemelen geyik yapmak amacıyla saat 00:30 da arayan Kubilay
tam mainstream jazz yavşaklığımdan utandığını açıklayacaktı ki,
hastaneye kaldırıldığımı öğrendi.
Popodan sağlı sollu gelen Volteren hücumları oldu. Serumlar takıldı. Doktor ilaç yazmadı, 3 lt su yazdı, hopla zıpla dedi, Voltran'ı ihmal etme dedi. 3 günde çıkmazsa neşterle dalacağını açıkladı.
Önce 35 cl'lik yeni boşalttığım Ballantines şişemi 3 lt'lik su serüvenime emir subayı olarak atadım. Sonra reçeteyi çöpe attım. Direk Miller'a geçtim. Biranın işetme özelliği ilk kez işime yaradı. Böbrek - mesane kanalında misyonunu tamamlayan 5 mm'lik taş, yarısını kestiğim pet kola şişesine pıt ve pat arası bir sesle giriş yaptı.
Bunun üzerine Voltran'ın gazabından kurtulup kurtulamadığımı anlamak için doktoru aradım ve kötü haberi aldım. Taş ödem yapmış olabilirdi... Hazin son kaçınılmazdı...
Eczanenin yolunu tuttum. Voltranın beynini oluşturan eczacı çocuğa iğneden korktuğumu açıkladım. Beni hiç sallamadı.
Günün dersini ise doktorla aramda geçen şu konuşmadan çıkardım:
- Doktor Bey böbreğimde neden taş var?
- Demek ki taş yapan bir bünyeniz var Ceyhan Bey!!!