Böyle mi olmalıydı?
Bir kuşak seni Sopranos'la tanıdı, biz seni hep bilirdik ama, o yeni yetme kuşaklara "lan dingiller, bende daha neler var" diyecek uzun yıllar vardı önünde. Yedin içtin gönlünce yaşadın, demek ki senin bataryalar buraya kadarmış. Bölüm finali çabuk oldu. Ama uydu senin tarzına, meseleyi fazla uzatmadın.
Ben seni en son Bigelow'un filminde gördüm ama, Killing Them Softly'yle hatırlamak isterim. Filmini karakterler üzerine kuran ve son derece gereksiz hikayeleri kurmacaya monte etmekten çekinmeyen o cesur yönetmenin "gereksiz" ama muhteşem bir karakteriydin. Alkoliktin orada da. Allah'ın işi işte.
Patricia'yı pata küte döverken ben oradaydım. Ne yalan söyleyeyim, çok sevinmiştim Patricia ayağına o şeyi sapladığında. Fena dövmüştün kızcağızı.
Robert Redford'a artistlik yaparken de ben oradaydım. Robert yıldız olmanın ekmeğini yerken, sen kötü adam olarak "Gando ve oyunculuk dersleri" adlı kitabını yazıyordun.
Sinemada babamın anlatıldığı ilk film olan "The Man Who Wasn't There" de, "lan İsmail, sen nasıl bir insansın, nasıl bir insan senin bu yaptığını yapar" derken de ben oradaydım.
Scarlett'in çocukluğunu gördün. Tarantino daha Tarantino olmamışken namının alıp yürümesinde ona yardımcı oluyordun. Hey gidi hey. Kaderin cilvesine bak. O filmde Brad'in çok ufak bir rolü vardı, yıllar sonra yine iki kaybeden olarak buldunuz birbirinizi.
Erken gittin baba. Ne şanslıyım ki, bütün kariyerine şahitlik ettim, True Romance'den beri bildik ki Gandolfini diye bir adam var. Deliksiz uykunda sen daha ne filmler çekersin. Toprağın bol olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder