27 Şubat 2014 Perşembe

Philip Seymour Hoffman

Dahiyim diye böyle ölmek zorundasınız değil mi? Yok evinde ölü bulunur, yok otel odasında ölü bulunur, yok kusmuğunda boğulur... Bıktım lan sizden.

Rahmetlinin ölümünden günler önce arkadaşlarla konuşurken en sevdiğim oyuncunun Philip Seymour olduğundan çünkü çektiği filmlerin neredeyse hepsinin iyi filmler olduğundan dem vurmuştum. Nazarım da ne dokunurmuş arkadaş...

Bu blogda taze taze A Late Quartet'i eleştirmiştim. Şahane filmdi. Philip de döktürüyordu her zamanki gibi. Şimdi IMDB'yi açıp baksam, rahmetlinin izlemediğim bir yığın iyi filmi vardır kesin. 

İlk hatırladığım filmi Ölü Ozanlar Derneği olmalı. Beni feci şekilde etkilemiş bir filmdi. Mesleğimi Robin Williams edalarıyla sürdürüyor olmam bir tesadüf değil tabii ki... 

Sevgili Philip... İlyas sana hayran olana kadar tipini bilir, adını bilmezdim. Oyunculuğun kitabını yazdın ve ben en iyi paragraflarının hemen hiç birini ıskalamadım. Sana kızgınım ama merak etme, vedanın ardından, 'daha yapacak çok şeyin vardı' gibi saçmalıklara girmeyeceğim. Kısacası sen busun, ve hep söylediğim gibi hayatta her şey dramatik yapısıyla beraber geliyor. Seni özleyeceğim. Görüşmek üzere dostum... 


    

Hiç yorum yok: