1. Gün
Eve vardık. Beğendik. Normalinde 3 çifttik. Oğuzhan'ın 'New York'a bahar gelsin' kampanyası fena patladı. 2 çift bir teke düştük. Dolayısıyla ben otomatikman en kötü yatağa gönüllü oldum. Tatilin tadını çıkarsın çocuklar. (Serim)
Dandik yatak moral motivasyonumu düşürmüşken, biz, 5 mal, arka bahçede kitli kaldık. Anahtar içeride. Karen'in aklı 5 karış havada. Ben bahçeden elime geçirdiğim iki ince ve kırılmaya son derece müsait iki telle kapıyı açmaya çalışıyorum. Yandaki Japon'a yöneldik. Kubilay herife bahçede kısıtlı kaldık dedi. Japon utanmadan ve hiç sıkılmadan şöyle dedi: What do you want from me? O anda güzide Türkçe'mizden bir dünya seçki sayabilirdik ama... Neyse. Hamile kızımız Zerrin'e iyi bakalım derken, kızcağızı engelli atlama çalıştırdık, yan bahçeye geçtik ve Japon'un evinden dışarı çıktık. (Düğüm)
Hemen evimizin kapısına gittik. Önce dış kapının mandalı, sonra iç kapının kilidi açılmalıydı. Dış kapının çetrefilli deseninin içinden kolumu sokup türlü kabızlıklar yaparken, Nazlıcığım, canım benim, hiç nazlanmadan Kubilay'ın verdiği boy desteğiyle elini çetrefilli metal yığınının arkasına atarak kolunun bir kaç saat içinde mosmor olacağından habersiz biçimde dış kapının mandalını açtı.... Sıra iç kapıya gelmişti. O da şak diye açılınca, Broadway ve Riverside arasında kalan 147. sokak sevinç çığlıklarıyla inledi. (Çözüm)
Uptown'ın fatihleriydik. Ancak sevinç çığlıklarına çabuk geçtiğimizi bilmiyorduk. New York metrosu kendisini anladığını zanneden zibidi Türklere sabaha karşı 2 sularında Harlem'in harman olduğu yerde şahane bir oyun oynayacaktı... (Devamı sonra)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder