12 Temmuz 2013 Cuma

Trance

Ne yaptın Danny? Transa mı girdin oğlum? Havalandın gibime geliyor... Oskarlar moskarlar, sılamdog milyoner ve 127 saat'in başarısı falan derken lastik patladı. Üstelik cayır cayır oyuncular vardı filmde. Vincent Cassel desen orada, James McAvoy  (hastasıyım) desen orada, ilk kez 25th Hour'da Edward'ın satın aldığı gümüş elbisesiyle dikkatimi çeken sonra Death Proof ve Unstoppable'da "ne güzel kız bu" diyerek izlediğim kız orada... Hem de kız ne dediysen yapmış yani, anlayan anladı. Aslında senaryo da güzel bir kafayla başladı. Ama sonda diyeceğimi başta diyeyim: Bu filmin hali nedir Danny?

Senaryoyu okuyunca "of çok iyi senaryo bu" falan dedin mi? Böyle senaryo mu kaldı oğlum? O denklemlerin kralı yapıldı. Kızın her şeyi anlattığı bölümde izleyicinin "vay anasını meğersem böylemiş, anam anam anam" diyeceğini mi bekledin yoksa? Hiç iyi değildi orası. Şoka falan girmedim üzgünüm. He, tahmin de etmedim ama çok umurumda da değildi. Vincent Cassel gangsterden çok Vincent Cassel'e benziyordu. Yoksa sizin memlekette gangsterler böyle mi? Kızda da ne cesaret varmış arkadaş attı kendisini suçluların arasına. Çeteyi hipnoz ettiği an var ya hani... Kimse dur demedi mi sana orada?

Bunu bir iş kazası olarak görüyorum. Gustavo Fring'in de dediği gibi, aynı hatayı iki kere yapma. Bak yeni Ewan McGregor'unu da bulmuşsun (McAvoy)... Bu çocukla bir film daha çekiyorsun, ama bu sefer güzel bir şeyler yapıyorsun, söz mü? Öyle bir şey yap ki, McAvoy'un muhteşem potansiyeli ortaya çıksın. Yoksa o da böyle giderse yatacak yer bulamayacak. Biraz ağır konuştum, moralini bozmuyorsun, dost acı söyler. Hadi bakalım...


Hiç yorum yok: