17 Aralık 2008 Çarşamba

Güliver

Liliput halkı Güliver’in saatini tanrı zannediyormuş. Çünkü Güliver ona bakmadan hiçbirşey yapmıyormuş. Ne kadar etkileyici değil mi? Klasikler boşuna klasik olmamış.

Hayatımda bu tip şeyler okuduğum zaman çok etkileniyorum. Okuduğumun müthiş bir sır olduğunu ve bir anda hayatımda müthiş değişiklikler yapacağını zannediyorum. Ama öyle olmuyor. Hayalkırıklığı.

Çünkü özlü sözler cansız. Düşünceler gibi. Hayata geçirilmedikçe bir anlam ifade etmiyorlar. Belki de zaten geçirilmemeleri gerekiyor. Onları belki de bu yüzden seviyorum. Hayata geçirilecek bir tarafları olmadığı için. İçgüdüsel olarak doğru geliyorlar. “Doğru” bir değer yargısıdır. Değer yargıları öğrenilmiştir. Kimler öğretmiştir? Başkaları. Sartre ne dedi? Cehennem başkalarıdır.

Yine düşünüyorum. Yine birşeyler çözmeye çalışıyorum. Yine sıkıntı. Düşüncelerle, felsefeyle hiçbirşey çözülmez. Düşünüp sorgularken bir anda inanılmaz şeyler keşfedip çok kral bir adam olmayacağım, herşey olduğu gibi devam edecek.

Aklıma yeni çağ kitaplarındaki “kendini sev” öğretisi geldi. Yoksa şu kendini sev dedikleri, sürekli bir yerden bir yere gitmeye çalışırken zaten bulunduğum yeri sevmek ve kabullenmek gibi bir şey mi acaba?

Yine aynı şeyi yapıyorum. Yine bir yerlere varma çabası. Yine halden hale gemek için verilen mücadele. Umutsuzluk. Umutsuzluğu sevmek en güzeli.

Hayatımı umutsuzluk içinde yaşıyorum. Hayallerime ulaşabilecek miyim? Sevdiğim işi yaparak hayatımı kazanabilecek miyim? Kesinlikle hayır. Hayır. Hayır. Söylemeye devam et Ceyhan. Hayır. Hayallerime kavuşamayacağım. Peki ne yapacağım o zaman? Hayallerimin gerçekleşmeyeceği hayat neye yarar? Sevdiğim şeyleri yapacağım. Yine mi birşeyler keşfetmeye çalışıyorum ben? Yine mi yoksa müthiş bir sırrı açığa çıkarmak üzereyim? Yazdıkça düşünüyorum, düşündükçe yazıyorum, git gide sanki daha bir saçmalıyorum.

Hiç yorum yok: