5 Aralık 2008 Cuma

Uçan Kuşa Vuran Taş

Kelimesi kelimesine Türkçe’ye çevrilen balistik incelemeleri okuduysanız, bu incelemelerin hangi somut verilere dayandırılarak yazıldığını ve serbest radikallerin ne düzeyde narkoleptik katarsis etkisine yol açtığını sizler de benim gibi merak ediyor olmalısınız. Şunu bilmenizi isterim ki yapılan açıklamaların arkasında yatan gerçekler; geri dönüşümsüz elektronik çöplüğün, sırra kadem basmış türlü kendi beslek harman haşeratının, dişe diş kana kan mantığına sahip uzlaşılmaz dikkafalı hipokratların ve gece gündüz dalgalanmalarını dramatik seviyelerde yaşayan elektronik sektörünün etkisiyle çarpıtılmıştır. Bu çoklu deformasyon, insanların yanlış verilere göre hareket ederek tıpkı bu zamana kadar olduğu gibi sistemi amiyane tabirle kelle koltuk bir şekilde yürütmelerine yol açacaktır. Neden gerçeğin çıplaklığından bu kadar korkuyoruz? Neden herkes kendi kafasına göre kendini gerçeğe bir makyaj yapmak zorunda hissediyor? Herşeyden öncesi balistik incelemelerdeki veri eksikliği kimleri rahatsız ediyor?

Kendini zamanın bükülebilirliği ve ışığın yerçekimsiz ortamdaki dalgalı hareketi konularına adayan “İzafiyet Ziyafetinde Kifayetsiz Zerafet” kitabının Nobel ödüllü yazarı Zahir Rezzak Zan’ın geçtiğimiz aylarda Afaki Mükafat dergisinde yayımlanan ve herkeste ufak çapta bir şok etkisi yaratan “Kuramsal Buhran İçinde Dışavurumsal Olumlamalar” başlıklı makalesi bazı çevreleri oldukça rahatsız etmiş olmalı ki, balistik incelemeleri sorgulayan her yazıyı toplatan ve durduk yerde bu incelemelerin güvenilirliğine dair sonu gelmez ve anlaşılmaz cümlelerle döşenmiş açıklamalarda bulunan Zıtişleri Bakanı Tigin Abcagatay, daha Eylül ayına ait incelemeler yayımlanmadan kendini Zan’ın makalesi hakkında yorum yapmak zorunda hissetti. Basın açıklamasının en can alıcı kısmı ise şurasıydı:

“Kimse, “bana birşey olmaz” demesin. Kimlik krizindeki kayıp kişiler kuramsal kurallar kitabının kalıntılarıyla kimseyi kirletemez. Biz burada oyun oynamıyoruz. Bugün eğer Zan’ın yazdığı bir makale bu kadar gürültü çıkartabiliyorsa, herkesin şapkasını önüne koyup kendine şu soruyu sorması gerekir: Bu karanlık adamlar mevcut kültür yozlaşması ve bilgi deformasyonunun hangi noktasında cesaret bulup sarılmadan piyasaya sunulan, tartılmadan ölçülen, ekilmeden filizlenen, çizilmeden resmedilen ve soğuk soğuk yutulan yapay veri haplarının gerçekdışılıklarını hiçleyerek sarıldıkları düşler komedyasını halka balistik incelemenin arkasında yatan gerçekler olarak yansıtabiliyor? Bu sorunun cevabı sizi yalnızca şu anda çevrilen filmin sona ermek üzere olduğu gerçeğiyle yüzleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bakış açınızın daha duru bir hal almasını sağlayacaktır”

Konuşma bu şekilde uzayıp gidiyor. Ben Abcagatay’ın sorusuna şöyle bir şiirle karşılık vermek istiyorum:

Uçan Kuşa Vuran Taş

Kime seslenir anlatır durulmaz
Verilir geri alınmaz kime dillenir?
Bana vız gelir çatallanır kurulmaz
Serilir zarı dolanmaz neyine kıllanır?

Kes dediğin vur aldığın hoş gidip kem gördüğün
Tez gediğin kul kaldığın zerkini ham bildiğin
Tuş edip bal çaldığın hal halına zincir taktığın
Vaktini çoktan doldurmuş bugün neyine celallenir?

Hiç yorum yok: